11 Haziran 2012 Pazartesi

Hayatı Sevme Hastalığı Sibel K. Türker


Yakalandığımız bütün hastalıkların tek bir kaynağı vardır: hayatı sevme hastalığı! Bu amansız hastalığın tek çaresi ise kaybetme korkusunun aşılmasıdır. O zaman insan soyunun acıları son bulacak, diğer bütün terk ediş ve terk edilişler anlamsız kalacaktır. Şükran, ördüğü mavi kazak melankolinin içinden çıkıp kadınca bir direnişin kahramanı olduğunda kızına bunları söyleyecektir. İntihara eğilimli bankacı Neşe, geçmiş ve geleceğin peşindeki tarot kartlarını açtıkça, Aydanın aşk acısı da artarak ilerler. İki kadın, karabasanlarını buluştururken siyaseten çarpışırlar ama bir damla kan akmaz. Sibel K. Türkerin yeni çalışması Hayatı Sevme Hastalığı, yalnızlıktan erkeklerle hesaplaşmaya, alkolden müziğe, ahlaktan aşka pek çok sorunu son derece kıvrak, esprili ve ritmik bir dille anlatan bir roman. Bir çağ manzarası. Hey kadınlar! Akşamın bu saatinde, bir yer altı treninin içinde aslında birer aşk yolcusu olduğunuzu bilmiyor muydunuz? Hepimiz, istisnasız hepimiz biraz dövülüp ezileceğiz. Yolculuğumuz bittiğinde ise bu akşam treninden kozayı delip çıkan kelebekler gibi mutlu ve özgür ve bilmiş ve tükenmiş ama hayatta kalarak yerüstünün ışıklarına doğru aceleyle uçuşarak çıkıp gideceğiz. Nereye mi ey kadınlar! Karanlık inlerimize tabii ki

Hayatı Sevme Hastalığı Sibel K. Türker

10 Haziran 2012 Pazar

Kitabın Tarihi Albert Labarre


Antik doğu'da kil tabletlere yazılarak kaydı düşülen söz, yirmi birinci yüzyılda dokunmatik ekranlarda okunabilen dijital metinlere dönüşene dek uzun bir yol kat etti. Düşüncenin ifade edilmesi, bilginin korunması ve yayılması için bir devrim sayılan matbaanın bulunuşu gibi temel önemdeki tarihsel geçiş noktalarında boyut ve hacim değiştirdi. Yunan-Roma dünyasından bugüne kitabın tarihine dair bir soruşturma, iktisattan sosyolojiye kadar birçok farklı disiplinin de birer negatifini veriyor hiç şüphesiz. Bu küçük özet, basılı metinden elektronik medyaya uzanan bu kadim yolculuğun öyküsü.
Kitabın Tarihi Albert Labarre

9 Haziran 2012 Cumartesi

Deniz Gezmiş


Baba Oğlun ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir. Bu yola bilerek girdi. Sonunda da bunun olacağını biliyordu. Deniz Gezmiş'ten babasına...

Deniz Gezmiş - Yazar: Metin Gezmişoğlu

Lefter - Futbolun Ordinaryusu

1924 yılının 22 Aralık günü Büyükadada, balıkçı Hristo ile Argironun ikinci çocukları dünyaya gelir. Bu sarışın, elâ gözlü, cin gibi bakan bebeğe, adı gibi özgür olsun diye Elefterios adını koyarlar... İşte böyle başlıyor, Türk futbolunun ve Fenerbahçenin efsane oyuncusu Lefterin hayatı... Onu sahada bir kez bile seyretmiş olmanın eşi bulunmaz bir mutluluk olduğunu söylüyor 1950lerin, 60ların şanslı futbolseverleri... Üstelik, bunun için Fenerbahçe taraftarı olmanın gerekmediğini, Lefteri rakip olarak seyretmenin de futbol aşkını ateşlemeye yettiğini ekleyerek... İslâm Çupinin Kadıköy vapur iskelesinden indikten sonra o tüm zamanların en büyük futbolcusu Lefterin adadan gelişini beklemek ve onunla birlikte Kadıköy toprağında birkaç adım atma hangi futbol hazzı ile değişilebilirdi dediği... İtalyayı iki kez dünya şampiyonu yapan Vittorio Pozzonun Eğer avucuma bir futbol topu yerleştirmek mümkün olsaydı, Lefter avucumun içinde o topla çalım atardı. Öyle büyük bir futbolcu diye tarif ettiği eşsiz bir futbol ustasıydı Lefter. Lefter Küçükandonyadis, 17 yıl taşıdığı Fenerbahçe forması altında yaptığı 615 maçla kırılması çok güç bir rekorun sahibi olurken, sarı lacivertli forma ile 423 de gol attı. Milli takım forması ile 50 maç oynadı ve rakip fileleri 22 kez havalandırdı. Futbol otoritelerinin neredeyse tamamının Türk futbolunun gelmiş geçmiş en büyük oyuncusu dediği Lefter Küçükandonyadisin hayatı, LEFTER / FUTBOLUN ORDİNARYÜSÜ adıyla NTV Yayınlarından çıktı. Haluk Hergünün titiz bir arşiv çalışması ve tanıklıklara dayanan kitabı, aynı zamanda Fenerbahçe ve Türkiye ligleri tarihi için de bir referans özelliği taşıyor. NTV Yayınlarının kitapla birlikte okurlarına armağan ettiği, Nebil Özgentürkün hazırladığı 65 dakikalık LEFTER BELGESELİ, futbolseverlerin arşivlerinin en kıymetli parçalarından biri olacak.

Lefter - 25,50 TL - %15 indirimli

8 Haziran 2012 Cuma

Dönüşüm Franz Kafka %25 indirimli

Dönüşüm Franz Kafka

Bitmeyen seyahatler, ruhsuz otel odaları, kişiliksiz insanlar, sevgisizlik, hoşgörüsüzlük, yabancılaşma ve Gregor Samsa. Dönüşüm, belki de edebiyat tarihinin en sarsıcı cümlesiyle başlar, "Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş olarak buldu." Azıcık sağa dönebilseydi ya da azıcık daha uyusaydı acaba her şey değişir miydi? Her okur, Samsa'nın bir böceğe dönüştüğüne katıksız, hemen inanır, çünkü o an, o cümle ile biz de bir şeyleri daha iyi anlarız. Yani sistem, hepimizi birer Samsa'ya çoktan dönüştürmüştür de bundan en son bizim haberimiz olmuştur. Yabancılaşma, yani dönüşüm başlamış ve düzen sonsuza kadar bozulmuştur artık. Samsa bir böceğe çoktan dönüşmüştür de ancak o sabah bunu anlar, durumu somutlaşır. Ve her şey bu farkındalıkla başlar, sona erer. Kafka, bize insanlığın can çekiştiğini, çağımız insanının bir makineye evirildiğini neredeyse yüzyıl öncesinden haber vermiştir. Dönüşüm, insanın yalnızlığının ve çaresizliğinin hikâyesi olarak sonsuza kadar okunmaya devam edecektir. Ve belki de Dönüşüm, çürümenin kitabıdır.

Bu Bir Çağrıdır Yaşar Kemal

Bu Bir Çağrıdır Yaşar Kemal


Ne söylense sanki duyan yok, gören yok diyen Yaşar Kemal, yeni kitabı Bu Bir Çağrıdırda 20 yıldır yaptığı barış çağrısını yineliyor. Yaşar Kemalin Yapı Kredi Yayınlarından çıkan Bu Bir Çağrıdır kitabı, büyük yazarın 1992den bu yana, inatla, kimi zaman özlemle, kimi zaman öfkeyle ve her zaman umutla dile getirdiği demokrasi, insan hakları ve barış çağrılarını, uyarılarını ve söyleşilerini, bu konulara dair yazılarını bir araya getiriyor. Yaşar Kemal, 1993 yılında yazdığı, Demokrasi Yalanı makalesinde Gerçek bir demokrasiye ulaşmak kolay olmuyormuş. O da, kan ve gözyaşı istiyormuş. O da, akıl ve düşünce çabaları istiyormuş. Gerçek bir demokrasiye ulaşmak bir topluluğun, birkaç topluluğun iyi niyetli çabasıyla gerçekleştirilemiyor. Dışarıdan demokrasi de bir süs olaraktan, bir yalan olaraktan kalıyor. Demokrasiyi bilinçlenmiş halklar yaratır. Çünkü demokrasiyle yönetilmek en çok onun çıkarınadır diyordu. Bu ülke bir kardeşlik toprağıdır, bu topraklardaki bütün kültürlerin, dillerin ve her doğa parçasının üstüne titrememiz gerekir vurgusunu yapan yazar, Kürt sorunu Türkiyenin çağdaşlık sorunudur, Kürt sorunu Türkiyenin demokrasi sorunudur, Türkiyenin bütünlüğünün korunması gerekir ve bir kardeş kavgasında kazanan olmaz diyordu. Yaşar Kemal, askeri operasyonların hızlandığı, siyaset söylemine şiddetin hakim olduğu 1995 yılında Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanırken hakimlere şöyle sesleniyordu: Benim yazılarım halkımıza birer çağrıdır. Öncelikle batıdaki, doğudaki çocukları, savaşta ölmüş anaları çağırıyorum. Bu savaş en çok sizin yüreğinizi yaktı. Herkesi çağırıyorum, sayın yargıçlar sizleri de bu savaşı durdurmak isteyenlere katılmaya çağırıyorum. Bu ülke hepimizindir ve bu ülke insanlık tarihinde çok uzun yaşamaya layıktır. Hem de onuruyla yaşamaya ... Unutmayalım ki, bir ülkenin insanlarının onuru en azından toprağı kadar kutsaldır. Bu Bir Çağrıdır kitabının önsözüne Böyle çağrıları çok yazdım, yirmi yıldır yazdıklarımı bir araya toplayarak bir daha çağrıda bulunayım dedim. Ne söylense sanki duyan yok, gören yok diye başlayan yazar, Gençliğimde, gazetecilik yıllarımda Çanakkalede, Kurtuluş Savaşında birlikte savaşmış Türkleri de, Kürtleri de, onların sevgi ve dostluk dolu anılarını da çok dinledim. Bugün onların çocukları, torunları böyle bir kardeş savaşını kabul etmemeli. Etmiyorlar da. Bu savaş inanılmayacak kadar uzun sürdü. Türkler de Kürtler de bu savaşın bitmesini istiyorlar, bundan kuşkum yok diyor. Yazar, Türkiye Barışını Arıyor başlıklı yazısına Gazi Mustafa Kemalin 1923 yılında İzmitte yaptığı basın toplantısındaki konuşmasından bir alıntıyla başlıyor ve ekliyor: Savaşın ne zaman çıkacağını beklemek, ölümü beklemek gibidir. Savaşlar insanların ölüm fermanıdır. Savaşlar, üstünde yaşadığımız toprakların, doğamızın ölüm fermanıdır. SÖZÜM SİZEDİR Yaşar Kemal kitabının önsözünü şu sözlerle bitiriyor: Çok hatalar yaptık ama umutsuzluğa düşmenin bir gereği yok. Bir ülke insanları insanca yaşamayı, mutluluğu, güzelliği seçecekse, bu, evrensel insan haklarından, düşünce özgürlüğünden geçer. Dilini ve onurunu istemek en temel ve doğal haktır Bugün bir umutsuzluk yeli ortalığı kasıp kavuruyor. Ben diyorum ki, bu yaraların sağılması bizim elimizde. Ülkemizin onurunu, ekmeğini, kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Gelin de doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla, yüreğimizle elele verelim. Bu bir çağrıdır. Sözüm sizedir. KİTAPTAN BÖLÜMLER: Benimki belki de bir tuhaf inanç. Ben, hiçbir insanın, gözlerini kan bürümüş de olsa, işkenceci de olsa, yüzlerce insanın katili de olsa, Musa Anter gibilerine kıyabileceğine inanamazdım. Musa Anteri yirmi üç yaşlarındayken tanıdım. Dostluğumuz o gün bugündür sürüyordu. Dünyaya hep iyilikle bakan bir kişiydi. En karanlık, en zalim günlerde bile hep aydınlık, hep umutlu, hep inançlı olurdu. En kötü insanda bile bir iyi yan arar, bulur, o insanı, o küçücük iyi yönüyle sevmeye, anlamaya çalışırdı. Düşüncelerine sonuna kadar, inatla bağlıydı. Etiyle kemiğiyle kendi kültürünün, kimliğinin yok olmasına karşıydı. Savaşımı sonuna kadar, eksilmeden, ölümüne kadar sürdü. Ölümü de işte bu yüzden oldu. Ape Musa mutlu öldü. Savaşımının sonunu görmedi, ama ışığını gördü. Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe Değil, Eylül 1992 Benim taraf tutmam kadar doğal ne var ki... Kendimi bildim bileli Türkiyenin halklarının yanındayım. Kendimi bildim bileli zulüm görenlerle, hakkı yenenlerle, sömürülenlerle, acı çekenlerle, yoksullarla birlikteyim. Türkiyenin Üstündeki Kara Gökyüzü, 1995 Bu savaş yüzünden Türkiye büyük yara aldı. Türkiyedeki demokrasi sandığımız yönetim de büyük yara aldı. Ne yapacağını, nereye gideceğini bilmiyor. Ortada kalmış bocalıyor. Kürt Sorunu Nasıl Çözülür?, Röportaj: Cem Erciyes/ Temmuz 2009 Biz umudun insanı insan yapan gücünü de biliyoruz. Bir gün insanlık umudun bilinmeyen gücünü ortaya çıkaracak. Bu yeni umut da insanları mutlu edecek. Vaylolo, vaylolo, vaylolo Ünlü birçok Kürt türküsü bununla başlar. Kürt Sorunu Nasıl Çözülür?, Röportaj: Cem Erciyes/ Temmuz 2009

Bu Bir Çağrıdır Yaşar Kemal

Nâzım Hikmet (Ciltli) Nâzım Hikmet Ran

Nâzım Hikmet (Ciltli) Nâzım Hikmet Ran

Tek kitapla kitaplıklar kuran Delta Dizisi, bu kez dünya şairi Nâzım Hikmeti ağırlıyor: Şairin Bütün Şiirleri, eksiksiz olarak tek bir ciltte bir araya geliyor. Farklı tasarımı ve baskı kalitesiyle beğeni toplayan Delta Dizisi, Türk şiirinin yatağını değiştiren bu büyük dizelerin tamamını avucunuza bırakıyor, sekiz kitabı elinize sığdırıyor... Çağdaş şiirimizde bir klasik olan, dünya şairi Nâzım Hikmetin kaynak metinler temelinde yeniden gözden geçirilerek yayımlanan şiirleri, Delta Dizisiyle şimdi bir arada: İki bin sayfayı aşan Bütün Şiirleri, 835 Satır, Benerci Kendini Niçin Öldürdü, Kuvâyi Milliye, Yatar Bursa Kalesinde, Memleketimden İnsan Manzaraları, Yeni Şiirler, Son Şiirleri ve İlk Şiirleri içeriyor. ..

Nâzım Hikmet (Ciltli) Nâzım Hikmet Ran 

Beni Bu Güzel Havalar Mahvetti Orhan Veli Kanık

Beni Bu Güzel Havalar Mahvetti Orhan Veli Kanık

Küçük Kara Balık Samed Behrengi

Küçük Kara Balık Samed Behrengi

7 Haziran 2012 Perşembe

Sultanı Öldürmek



"Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?" Ahmet Ümit'in Nisan ayında yayınlanacak romanı Sultanı Öldürmek bu satırlarla başlıyor. Yıllardır aynı kadını bekleyen bir tarihçinin hikâyesi bu. Şahane bir aşk için harcanmış bir ömrün hikâyesi... Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin'in başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed'in tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü... Bir aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri "Ulu Hakan"ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı? "...Ve Sultan Mehmed Han. Mehmed Han oğlu Murad Han oğlu Fatih Sultan Mehmed Han. İki karanın ve iki denizin hâkimi. Allah'ın yeryüzündeki gölgesi. Kostantiniyye'yi zapt eden padişah. Roma İmparatorluğu'nun doğal varisi, farklı dinlerden, farklı dillerden, farklı ırklardan yepyeni bir millet yaratma aşkıyla yanıp tutuşan kudretli hükümdar. Uçsuz bucaksız ovalarda at koşturan ordular. Kılıç sesleri, savaş naraları, korku çığlıkları. Ardı ardına düşen şehirler, ardı ardına yıkılan devletler, ardı ardına el değiştiren kaleler. Kırk dokuz yaşında dünyaya nam salmış bir hükümdar. Ve değişmez kader. Akşama kavuşan gün. Ecel şerbetini içen insan. Ve Fatih Sultan Mehmed'in şüpheli ölümü. Ve onun iki şehzadesi. İkiye bölünen saray, ikiye bölünen devlet, hiçbir şeyden haberi olmayan bir halk. Ve iki şehzadenin kanlı boğazlaşması sürerken saray odasında unutulan Fatih Sultan Mehmed Han'ın cansız bedeni..." Ahmet Ümit, kusursuz bir kurguyla ele aldığı bu cinayet-aşk-tarih örgüsünde edebiyat okurlarının gözündeki ayrıcalıklı yerini bir kez daha sağlamlaştırıyor.

6 Haziran 2012 Çarşamba

Bir Dersim Hikâyesi Murathan Mungan


"Onca uygarlığın kurulduğu, dağıldığı, el değiştirdiği; onca dilin, dinin, inancın, kültürün yaşadığı, çatıştığı, iç içe geçtiği zorlu bir coğrafya burası. Ve her geçen gün biraz daha öğreniyoruz bu topraklarda her inkârın ardında yakın ya da uzak tarihli bir toplu mezarın yattığını... Toprağa yalnızca ölülerin değil, hakikatlerin, dillerin, kültürlerin, kelimelerin gömüldüğünü... "Kendisi farkında olsun ya da olmasın bu ülkede herkesin bir Dersim hikâyesi vardır. İlle de içinde olmaları gerekmez. Bazen bir ucunun kendisine değdiğini bile bilmeden yaşayıp gitmişlerdir. Ben de bu kitap için yazarlardan bunu istedim: Bir Dersim hikâyesi anlatmalarını..." Murathan Mungan Seçkide, Ahmet Büke, Yalçın Tosun, Ayhan Geçgin, Cemil Kavukçu, Behçet Çelik, Ayfer Tunç, Burhan Sönmez, Hatice Meryem, Şule Gürbüz, Hakan Günday, Ayşegül Çelik, Haydar Karataş, Murat Yalçın, Karin Karakaşlı, Murat Uyurkulak, Gaye Boralıoğlu, Sema Kaygusuz, Yavuz Ekinci, Seray Şahiner, Murat Özyaşar, Jaklin Çelik, Gönül Kıvılcım ve Barış Bıçakçının birer öyküsü yer alıyor.


Bir Dersim Hikâyesi Murathan Mungan

Anlatmak İçin Yaşamak



Gabriel Garcia Marquez çarpında bir yazarın anılarını yalnızca hayranları değil., tüm bir edebiyat dünyası nicedir bekliyordu. 20. yüzyıl edebiyatına damgasını vuran büyülü gerçekliğinin büyük ustası, Yaprak Fırtınası'ndan Yüzyıllık Yalnızlık'a, Kolera Günlerinde Aşk'tan Benim Hüzünlü Orospularım'a, esin kaynaklarını hep kendi yaşamında, yakın çevresindeki insanlarda aramıştı. O yüzden, yapıtlarıyla yaşamı arasında sık dokunmuş bağlar vardı. Garcia Marquez, sonunda anılarını yazdı. Anlatmak İçin Yaşamak, tüm hayatını, anlatmak, yazmak için yaşamış bir yazarın anılarının çok ötesinde bir kitap. Ancak onun kaleminden çıkabilecek, roman tadında okunabilen bir yapıt. Anlatmak İçin Yaşamak ta "Hayat, insanın yaşadığı değildir; aslolan, hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır" diyen yazarın yalnızca yaşam öyküsünü değil, tüm yapıtlarının izlerini de bulacaksınız.

SATIN ALMAK İÇİN